Seğmenlik geleneğini araştırdıkça bu geleneği yürütmeye çalışan insanlarla sıcak bir bağ kurduğumu fark ettim. Bu bağ zor kurulmadı aslında. Çalışmalarını yürüttükleri mekânlara gidip geldikçe Ankaralı olmanın tadını buldum. Düşündüm de bu duygunun beni çabucak içine almasının birkaç sebebi var aslında.
Küçüklüğüm ailemden eski Ankara’yı dinleyerek geçti. Eski Ankara’nın eski semtlerinden birinde eski bir binaya yerleşmiş bizimkiler vakti zamanında. Misket oynadıkları, komşuluk ilişkilerinin bugüne kıyasla çok daha sıcak olduğu, Gençlik Parkı anılarını, oturdukları müstakil eski evin yıkılmasıyla yaşadıkları üzüntüyü… Hala daha o hikâyeleri keyifle dinlerim. Belki de bu köklerden dolayı mıdır bilmem Ankara ile ilgili her hikâye ilgimi çekmiştir. Seğmenlik geleneğini araştırırken de hiç yaşamamış olmama rağmen özlemini çektiğim eski Ankara’yı buldum diyebilirim.
Diğer bir sebep olarak ise lise yıllarımda başlayan türkülere olan ilgimi görüyorum. Bir sosyal faaliyet olsun adı altında girdiğim Türk Halk Müziği korosunda çokça anı ve bilgi birikimi edindim. Seğmenlerin neden türkülerin özünü korumaya çalıştıklarını çok iyi anlıyorum. Çünkü o türküler yazıldıkları özle üzerinden seneler geçse de duyguları adeta tazeymişçesine hissettirebiliyor.
Son olarak; sanırım ben Kurtuluş Savaşı hikâyelerini seviyorum. Yoktan var olmanın, düşmana cesurca göğüs germenin, kazanılan askeri başarının -siyasetin ötesinde- destansı hikâyeleri olarak görüyorum. Oldukça bilindik bir hikâyedir Atatürk’ü Dikmen sırtlarında karşılayan Seğmenler… Önceki postlarımdan birinde de buna yer verdim. Seğmenleri araştırdıkça özlerini görme fırsatı elde ettim ve okul sıralarından başlayarak dinlediğim o hikâyeyi adeta içimde yaşadım. Seğmenlerin o zaman hissettikleri ve cesurlukları konusunda daha iyi empati yapmaya başladım. Daha önce de belirttiğim gibi Atatürk’ün gönlünde neden Ankara ve Ankaralıların ayrı bir yeri olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum.
Bu sebeplerden dolayı “Ankara’nın yiğitleri” onlar benim için. Değerli gördüğüm, gönüllerinin güzelliğini hissettiğim insanlar bu tabiri uygun ve samimi buldum. Ankara’ya her yönüyle sahip çıkmanın rotasını belirliyor aslında bu insanlar. Yazılı olmayan bir kanunları var ve hepsi bu kanunlara sadık. Ankara’yı korumacı tavırları atalarından gelen bu anlayış sayesindedir. Bu yüzden benim gözümde yiğitlik mertebesindeler.
Video Can Dündar imzalı Mustafa adlı belgeselden bir kesittir. Atatürk’ün ilk kez Ankara’ya gelişi ile ilgili gördüğüm en iyi canlandırma şuana kadarki.
Küçüklüğüm ailemden eski Ankara’yı dinleyerek geçti. Eski Ankara’nın eski semtlerinden birinde eski bir binaya yerleşmiş bizimkiler vakti zamanında. Misket oynadıkları, komşuluk ilişkilerinin bugüne kıyasla çok daha sıcak olduğu, Gençlik Parkı anılarını, oturdukları müstakil eski evin yıkılmasıyla yaşadıkları üzüntüyü… Hala daha o hikâyeleri keyifle dinlerim. Belki de bu köklerden dolayı mıdır bilmem Ankara ile ilgili her hikâye ilgimi çekmiştir. Seğmenlik geleneğini araştırırken de hiç yaşamamış olmama rağmen özlemini çektiğim eski Ankara’yı buldum diyebilirim.
Diğer bir sebep olarak ise lise yıllarımda başlayan türkülere olan ilgimi görüyorum. Bir sosyal faaliyet olsun adı altında girdiğim Türk Halk Müziği korosunda çokça anı ve bilgi birikimi edindim. Seğmenlerin neden türkülerin özünü korumaya çalıştıklarını çok iyi anlıyorum. Çünkü o türküler yazıldıkları özle üzerinden seneler geçse de duyguları adeta tazeymişçesine hissettirebiliyor.
Son olarak; sanırım ben Kurtuluş Savaşı hikâyelerini seviyorum. Yoktan var olmanın, düşmana cesurca göğüs germenin, kazanılan askeri başarının -siyasetin ötesinde- destansı hikâyeleri olarak görüyorum. Oldukça bilindik bir hikâyedir Atatürk’ü Dikmen sırtlarında karşılayan Seğmenler… Önceki postlarımdan birinde de buna yer verdim. Seğmenleri araştırdıkça özlerini görme fırsatı elde ettim ve okul sıralarından başlayarak dinlediğim o hikâyeyi adeta içimde yaşadım. Seğmenlerin o zaman hissettikleri ve cesurlukları konusunda daha iyi empati yapmaya başladım. Daha önce de belirttiğim gibi Atatürk’ün gönlünde neden Ankara ve Ankaralıların ayrı bir yeri olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum.
Bu sebeplerden dolayı “Ankara’nın yiğitleri” onlar benim için. Değerli gördüğüm, gönüllerinin güzelliğini hissettiğim insanlar bu tabiri uygun ve samimi buldum. Ankara’ya her yönüyle sahip çıkmanın rotasını belirliyor aslında bu insanlar. Yazılı olmayan bir kanunları var ve hepsi bu kanunlara sadık. Ankara’yı korumacı tavırları atalarından gelen bu anlayış sayesindedir. Bu yüzden benim gözümde yiğitlik mertebesindeler.
Video Can Dündar imzalı Mustafa adlı belgeselden bir kesittir. Atatürk’ün ilk kez Ankara’ya gelişi ile ilgili gördüğüm en iyi canlandırma şuana kadarki.